2000'lerin Büyüsü



Bu aralar yaptığım en büyük etkinliklerden biri YouTube’da 2000-2010 arası amatör şehir videolarına

bakmak sanırım.Ama videoların kendisinden çok altına gelen yorumlar açısından kıymetli buluyorum bu

içerikleri.Çünkü kendini besleyen ve bana da geçen bir kolektif geçmiş güzellemesinin yorumlarda sürekli

olarak tartışıldığı ve onaylandığı enteresan bir ruh var orada.Peki neden ?

Sanıyorum bunun en temel sebebi nostalji hissi zira yorum yapan ,ben dahil olmak üzere, bir çok kişi o

zamanlarda ya bebekti ya da doğmamıştı.Ancak bu bilinmezliğe rağmen bu devrin

insanlarına,mimarisine,müziğine kısacası her şeyine duyulan bu aşırı özlem hissi bence tarihte yazının

icadı sonrasında geçmişi belgeleyebilmemizden sonraki yaşanan en yüksek seviyesinde.Artık geçmişe

dair bilgilerimiz ve kaynaklarımız tamamen birinci elden ve amatör olarak görsel bir şekilde

sağlanabildiği için bize sadece o çağları fantazileştirmek kalıyor.Olmayanı yaratmak daha da kötüsü

retrospektif bir bakış açısıyla o görüntülerde bugünkü arzularımızı aradığımız için de aslında kendimize

asla gidemeyeceğimiz,göremeyeceğimiz alternatif gerçeklikler yaratmış oluyoruz.Belki de bunun en

temel örneği Matrix serisidir.Ben filmleri her izlediğimde pastel tonlar,az dijitalleşmiş sokaklar ve daha az

renkli tasarımlarda sınırlı ve kontrollü veri akışını görüyorum.Tabi bu şuanki çağa ve teknolojiye bir yergi

değil çünkü bu yazdıklarım dahil olmak üzere bir sürü içerik ve materyali de gelişen teknolojik bilgi ve

teknik kümesinden çekip alıyorum.Yine de bazı noktalarda insanların 2000’lere karşı duyduğu bu hazin

özlemin tam da bu noktadan yani ‘kolaylıktan’ kaynaklandığını düşünüyorum, hatta bazı yorumlarda şuna

benzer ifadeleri sık sık görüyorum ‘ne güzel hiç kimse telefonlarına bağlı değil,birbirleri ile konuşuyorlar

hayat daha kolay ve düz’.Hayatın kolaylığı dediğimiz şey, sanıyorum ki bilgi enflasyonunun azlığı ile

teknik kolaylık arası bir yere yani hayatımızın yarı mekanik olduğu bir ara geçiş fazı.Bilginin azlığından

kastım sürekli bir bilgi akışının olmayışı kadar herkesin ifade ve içerik de üretmemesi de aslında zira bu

kadar kişisel bilgi ve tecrübenin olduğu bir dünyada basit insan aklı neye ne kadar ve nasıl inanacağını

kestiremiyor ancak bu bilgilerden de geri kalmak istemediği için sürekli bir şüphe halinde yaşıyor.Halbuki

2000’lerin başında internet zaten az sayıda insan tarafından genellikle belli başlı bilgileri içerek kadar

kısıtlı bir yapıda olduğu için kullanan azınlığın hayatına entelektüel ya da eğlendirici bir hacim katarken

onların gerçek dünyadan koparacak kadar büyük bir kırılmaya sebep olmuyordu.Teknik kolaylık kısmında

da dijitalleşmenin 2000’lere yaratıcılık ve özgürlük olarak yansımasını önemsiyorum şayet sanat ve

entelektüel üretim alanında bugüne göre çok daha özgür bir topluluk olduğunu yadırgamamak lazım

(2000’lerin başındaki sosyal bilinç ve farkındalık bu kadar yüksek ve dinamik bir düzeyde değildi)

.Halbuki bugün teknolojinin bize sağladığı imkanlar üretimi dijitalleştirirken insan faktörünü minimize

ederek genel kullanıcı ve bireyde bir yabancılaşma hatta korku uyandırıyor sanki.Yani artık yaratılan bir

sosyal mecrada ya da sanat eserinde dijital kısımlar özdeşlik kurulabilecek gerçeğin ötesine geçerek

sıradan insanı ötekileştirecek kadar kusursuz bir hale bürünmüştür diye de yorumlayabiliriz.

Bu ötekileştirme öyle boyutlara ulaşıyor ki o dönemi yaşayan insanlarda bile o dönemin problemlerine

karşı bir duyarsızlık hatta bilinçli unutma hali yaratabilecek bir düzeye ulaşabiliyor.Bizim gibi o dönemi

sadece izleyebilecek ya da okuyabilecekler için bu retrospektifizm daha kolayken o dönemi bizzat tecrübe

edenler açısından böyle bir eylemi bu çağa karşı duyulan korku olarak yorumlamakta bir problem

görmüyorum.Zira ekonomik sıkıntılar,hayat kalitesinin düşüklüğü,bilgiye kısıtlı erişim ve kolay

manipülasyon gibi bir çok problem kolaylıkla zihnin gerisine atılabilmesi burada gerçeklikten ne kadar

kopulduğu kadar şu ana karşı duyulan kafa karışıklığının da ne denli olduğunu bize göstermesi açısından

önemli.

2000’ler bu anlamda 1900’lerin başındaki o gelişmeci ve ilerlemeci dünyaya benziyor.Teknoloji ve

imkanlar hayatın kalitesini arttırırken büyük kırılmalara sebep olmuyor ya da tamamen yeni gerçekler

yaratmıyor 1.Bu bağlamda inceleyenlerin hayatın kolaylığı olarak algıladığı şey de bu sıradanlık ve kolay

algılanabilirliğe indirgenerek yorumlarda ve çeşitli mecralarda kendine yer buluyor.Bence bizim

jenerasyonumuzdaki bu kaygı da tamamen geçiş döneminin ortasına denk gelmemizden kaynaklanması

açısından gayet normal.Ancak bu kaygının ve retrospektifizmin bazı noktalarda sömürüldüğü ve bugünün

düzenini bozmakta önemli bir kaynak olduğunu da gözlemliyorum.Yani bugünkü popülist politikacıların

geçmişe dair güzellemeleri kadar teknolojiyi reddeden güruhlar da aynı ‘yalan/alternatif gerçekliğe’

dayanıyor ve kazanç/destek elde ediyor 2.Tabi burada tekrar hatırlatmak istiyorum ben ne eskiyi harika

sayıyorum ne de bugünü inanılmaz derecede kötü buluyorum.Bu bağlamda fikirlerimi şöyle

özetleyebiliriz sanırım, 2000’ler hayatın daha az dijital olduğu ve daha kolay kavranabildiği bir halde

olduğu için özlenen bir retrospektif alternatif gerçekliğin oluşmasına imkan sağlayarak bize de bizden

öncekilere de bütün problemlerine ve kısıtlılıklarına rağmen daha yaşanabilir geliyor tabi ki bu tamamen

olmasa da bir yalandan ibaret 3.


3 Genel olarak nostalji ve modernizm ile ilgili yazılarda Svetlana Boym’ın ‘Nostalgia and its discontents’ adlı

makalesine bakılabilir.

2 Bu konu ile ilginenler Ezgi Elçi’nin ‘Politics of Nostalgia and Populism: Evidence from Turkey’ makalesine

bakabilir.

1 Erken dönem teknolojileşme ve endüstriyelleşme açısından tarih 1800’lerin ortasına da çekilebilir bu süreç ancak

1910’lardaki fütürizmin aksine bu dönem paradigma değişikliklerinden çok bir dizi küçük kırılmayı içermesi

açısından 2000’lerin başına benzetilebilir

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kültürel Çeşitlilik, Eşitsizlikler ve Göç

Kültürel Entegrasyon